fbpx
Giriş
x
veya
x
x
Kayıt
x

veya

social facebook social twitter instagram

MUTSUZ OLMANIN 10 ADIMI

  Mutsuz olmak için mutlaka bunları yapın! Gün içinde her fırsatta mutsuz olduğunuzu düşünün. Hayatta iyi giden şeyler varsa biteceğini unutmayın. Geçmiş kötü yaşantılarınızı hatırlamaya çalışın. Dostlarınızın ufak hatalarını büyütün ve onları hayatınızdan çıkarın. Gelecekte mutsuz olacağınızı hayal edin. Sahip olduklarınızı çok nadir ama eksiklerinizi sürekli düşünün. Yaşantınızın kötü olmadığını göstermeye çalışan varsa sakın inanmayın. Acıklı dizileri izleyin ve yaşantınızla ortak noktalarını bulmaya çalışın. Mutlu olacak gibi olduğunuzda oturun ve mutsuzluğun tekrar beyninize hakim olmasını bekleyin. Bütün bunlara rağmen yine mutlu hissediyorsanız birinci maddeye geri dönün.  
  8937 Tıklanma
  0 yorum
8937 Tıklanma
0 yorum

HAMİLELİK DÖNEMİNDE EŞİN TUTUMU NASIL OLMALI?

Anne adayı bu dönemde desteğe ihtiyaç duyar. Hamile kadına karşı eşi sakin ve anlayışlı olmalıdır. Onun hassas, alıngan ve ilgiye ihtiyacı olduğu bir dönemde olduğunu göz önünde bulundurmalı, ilgi istediği zaman görmezlikten gelmemeli ya da “zaten ilgileniyorum daha fazla nasıl ilgi göstereyim?” diye düşünmemelidir. Bu dönemde anne adaylarının geçirdiği gerek hormonal gerekse psikolojik değişiklikler sonucu uyku azalıyor. Kendini daha sıkıntılı hissediyor, hamilelik dönemi ile ilgili korkular yaşayabiliyor. Kimi anne adayı bu dönemi daha rahat geçirirken kimisi yoğun desteğe ihtiyaç duyabiliyor. Birlikte zaman geçirmek önemli. Bu dönemde eşlerin yapması gereken; eskisine göre daha sık arayıp sormak, gün içinde yapabiliyorsa yanına gelmek, yapamıyorsa da telefon ederek onunla daha çok zaman geçirmek, evde yalnız bırakmamak, akşamları iş çıkışı birlikte dışarı çıkıp zaman geçirmek. “Yorgunum bir şey yapmayalım” demeden, gün içinde sıkılan eşiyle nitelikli zaman geçirmeye gayret etmek çok önemli. Onun korku ve endişelerini hafife almadan üzerinde konuşmalı, yapabildiği kadar onu sakinleştirmeye çalışmalıdır. Ev işlerine...
Devamını okuyun
  8437 Tıklanma
  0 yorum
8437 Tıklanma
0 yorum

Çocuğunuz Tembel Mi?

  Ders çalışmayan çocuklarımıza tembel yaftamız hazırdır. “Tembellik etmesen ne güzel notlar alırsın. Oturup çalışmıyorsun. Neyin eksik?” der söylenir dururuz. Hele hele cep telefonu ve bilgisayar ile çok zaman geçiriyorsa onu elinden almanın kendisini çalışmaya yönlendireceğini düşünürüz. Kavga dövüş elinden alabilsek bile yine çalışmaz ve gözümüzün içine baka baka televizyonun karşısına otururlar. Bu durumdaki çocuklarımız dikkat eksikliğinden dolayı dersin başına oturmuyor olabilirler. Dersin başında çabuk sıkılıyor, on dakika sonra yerinden kalkıp dolanmaya başlıyor, ders çalışırken sık sık çeşitli bahanelerle size sorular soruyor, sınavlarda da bolca hatalar yapıyorsa bu çocuğunuzun tembel olduğu anlamına gelmez, sadece çabuk sıkılıyor, dikkati dağılıyordur. Dikkat eksikliği düzeldiğinde bu durum kalkar ve ders çalışmaya başlarlar.Tembel dediğimiz hiçbir çocuk tembel değildir. Ders çalışmıyor, dersin başında oturamıyor ve çabuk sıkılıyorsa mutlaka bir problem vardır. Bu problem düzelmeden dersin başına oturamaz. İçi sıkılır, dikkati dağılır, dersten kopar, kafası başka konulara gider, aynı durumu okulda da yaşar. Sınıfta öğretmen onun dalıp gittiğinden,...
Devamını okuyun
  8788 Tıklanma
  0 yorum
8788 Tıklanma
0 yorum

SINAVDAN ÖNCEKİ GECE UYKUSU KAÇARSA

Gençlerimizin sınavdan önceki gece uyuyamama korkusu son gece gerçeğe dönüşebilir. Bu yüzden kaygı düzeyi yüksek öğrencilerin son gece uyuyamama riskini yüksektir. Heyecanlandığı zaman uyuyamayan, sınava günler kala yattığı yerde dönüp duran öğrencilerin sınav gecesi uyuyamama riskini ortadan kaldırmak gerekir. İnsan beyninin hipotalamus bölgesinde kaygı esnasında yaşananlar beyinde bir alarm oluşturur. Bu durum bir tehlike olarak algılanır ve uyku merkezi etkilenerek uyku kaçar. Kişi uyanıklık durumunda olduğunda uykuya dalması çok zordur. Bu yüzden sınav kaygısı özellikle son gece artarak uykuyu kaçırabilir. İnsanın yaşadıkları yaşayacaklarının bir yerde göstergesidir. Örneğin telaşlandığı zaman uyuyamayan, gece dönüp duran bir öğrencinin bu durumunun sınav öncesinde yaşanması olasılığı yüksektir. Böyle bir genç son gece uyku uyuyabilmek için dönüp durmamalı ya da uyumak için bilmediği bir ilaç kullanmamalıdır. Son güne kalmadan bir psikiyatriste başvurarak uyuyamama durumunda kullanılmak üzere bir ilaç almalı ve bu ilacı da sınav öncesinde kullanmalıdır. Böylelikle bir yan etkisi olup olmadığını görecek ve daha rahat kullanabilecektir....
Devamını okuyun
  6365 Tıklanma
  0 yorum
6365 Tıklanma
0 yorum

ÇOCUKLARIMIZI BEKLEYEN TEHLİKE: SİBER TACİZ

 Günümüz internet ortamı getirdiği olumluluklar yanında tehlikeleri de barındırmakta, kimi zaman denetimden çıkarak çocuklar ve gençler yönünden tehdit oluşturmaktadır. Özellikle 7-17 yaş arası çocuklar ve gençler bu yönden risk altında olup internet yaşantıları denetlenmediği taktirde vahim sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. ÇOCUKTAN ELDE EDİLEN BİLGİ VE GÖRÜNTÜLER ŞANTAJ UNSURU OLARAK KULLANILIYOR 7-17 yaş arası çocuk ve gençlerin yaşadığı cinsel merak, cinsel tacizler için risk oluşturmaktadır. Bu yaş grubunu çeşitli şekillerde kandırabilen insanlar başlangıçta masumane başlayan yazışmaları daha sonra kamera görüntüleri ile sürdürebilmekte ve daha sonra da elde edilen kamera görüntüleri şantaj amaçlı kullanılarak cinsel istismara yönelebilmektedirler. TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR Türkiye’de internet üzerinden istismara uğrayan 862 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma % 62,5’inin kendisini istismar eden kişiyle internet üzerinden, %73,3’ünün facebook, %16.7’sinin ise msn yoluyla tanıştığını ortaya koymuştur. Siber tacizin fiziksel temasa varmasının ötesinde, sözel tacizin, teşhircilik ve pornografik amaçlı çocuk kullanımına kadar varması tehlikenin boyutlarının daha da büyümesine neden olabilmektedir. Bu istismarın sonucunda...
Devamını okuyun
  39830 Tıklanma
  0 yorum
39830 Tıklanma
0 yorum

KAYIPLARIMIZ

Yaşantımızdaki insanları çeşitli nedenlerle kaybederiz. Kimisini ölümle, kimisini ayrılıkla, kimisini araya giren küslüklerle. Gidenlerin kimisi geri gelir, kimisi hiç geri gelmez, kimisini ise belki biz görmek istemeyiz. Bütün bunlar yaşantımızdaki kayıpları oluşturur. Kayıp aynıdır ama bizim tepkilerimiz bize göre ve yaşadığımız ilişkiye göre değişir. Ben bu yazımda daha çok ayrıldığımız insanlardan dolayı yaşadığımız kayıplardan bahsetmek istiyorum. BİTECEK BİR İLİŞKİYİ KİMSE KURTARAMAZ Kimi kayıplar bize yaşamın sonu gibi gelirken kimi kayıplarda ise içimizi gizli bir sevinç kaplar. Hayatımızdan çıkaramadığımız kişi kendi kendine gitmiştir. Bu yüzden kayıpların şiddeti ilişkinin bizim ona ne kadar değer verdiğimiz ve sahiplendiğimiz ile ilişkilidir. Giden insan biz istemezsek bizi üzemez. “Güzelliğin on para etmez bendeki bu aşk olmasa” diyen Yunus Emre’nin dediği gibi bizim gönlümüzdeki aşktır gideni kıymetli kılan. Bu yüzden gidenin ya da kaybettiğimizin arkasından duyduğumuz acı bize ve kişiliğimize bağlıdır. Eğer çok acı çeken, kendini suçlayan, “O iyiydi ama ben onu üzdüm” diyen, yaptığı olumsuzlukları görmek...
Devamını okuyun
  8052 Tıklanma
  0 yorum
8052 Tıklanma
0 yorum

OTİZM KORKULACAK BİR HASTALIK MIDIR?

Otizm, otistik belirtiler denilen belirtilerin bulunduğu bir hastalıktır. Bu otistik belirtiler sosyal çekilme, konuşma gecikmesi ve tekrarlayan davranışlardan oluşmaktadır. Bu belirtilerin azlığına ya da çokluğuna bakarak otizmin korkulacak bir hastalık olup olmadığına karar vermek gerekir. Sonuçta tek bir otistik hastalık yoktur.Atipik otizm denilen otizm belirtilerini taşıyan hastalığın yanı sıra otizmin zihinsel gerilik ile birlikte gittiği durumlar vardır. Zihinsel gerilik çok büyük seviyede değilse bu çocuklar gelişim gösterir ve ileriki senelerde yaşıtlarının arasına karışıp eğitim olanaklarından faydalanabilir. Çok azı dışında otizimli hastaların genel gidişi kötü değildir. Bir çocukluk hastalığı olduğu için çocukluk çağında yaşanan belirtiler ergenliğe geçtikten sonraki dönemlerde hafifler, ağır davranış sorunları yoksa yaşıtlarına göre biraz geriden gitmenin dışında çok sorun yaşamazlar. OTİSTİK ÇOCUKLAR SONRAKİ SENELERDE YAŞITLARININ ARASINA KARIŞIYOR Otizm, beynin gelişimsel bir hastalığıdır. Anne karnında gelişim sırasında ya da doğduktan sonraki bir-iki sene içerisinde ortaya çıkabilir. Nedeni çok bilinmemekle birlikte genetik olarak gelen bir hastalık olduğu, bu geni taşıyan çocuklarda...
Devamını okuyun
  10222 Tıklanma
  0 yorum
10222 Tıklanma
0 yorum

İNTİHARA EĞİLİMLİ MİSİNİZ?

Zaman zaman intihar düşünceleri gelip, ölüp kurtulayım der misiniz? Hastalıklarınız geçmiyor ve yaşam çekilmez hale geliyor mu? Geçmişte intiharı denediğiniz oldu mu? Zaman zaman kendinize zarar verici davranışlarınız olur mu? Ailenize, sevdiklerinize kızıp kendimi öldürürsem onlar bunun acısını çekerler diyor musunuz? Yaşamı kaldıramıyorum, her şey ağır geliyor diyor musunuz? Kendinizi yapayalnız ve desteksiz hissediyor musunuz? İntihar edenleri savunur onların çaresiz olduğunu öne sürer misiniz? Ailenizde geçmişte intihar eden oldu mu? Öfkelendiğinizde anda gözünüz bir şeyi görmez ve kendinize zarar vermeye kalkar mısınız? "Hayır"ların sayısı fazla ise... Cevaplarınızdaki “Hayır” ların sayısı “Evet”lerin sayısından fazla ise intihara eğilimli değilsiniz. Ölüm zaman zaman kurtarıcı gibi geliyordur ama yaşama daha bağlı olmak sizi kurtarıyor. İntihar kişinin çaresizliğinde ortaya çıkan bir duygu olup bununla baş edebilmek zaman zaman güç gelse de yaşamınıza son vermek çözüm değildir. İntihar düşünceleri depresyonla ortaya çıktığı için depresyonun tedavi edilmesi intihar düşüncelerini kaldıracak, terapiler intihar düşüncesini kurtarıcı olmaktan çıkaracaktır. İntihar düşünceleri...
Devamını okuyun
  17096 Tıklanma
  0 yorum
17096 Tıklanma
0 yorum

PANİK BOZUKLUĞUN İLAÇSIZ TEDAVİSİ

Panik bozukluk birden bire başlayan nefes alamama, kalp çarpıntısı, ölüm duygusu, kontrolü kaybedip deli olma korkularının yaşandığı bir hastalıktır. Geldiği zaman en fazla 20 dakika sürse bile bunu bir kere yaşayan kişi sürekli olarak bunu yaşama korkusu ile yaşantısını kısıtlamakta ve gün boyu panik gelir mi diyerek beklemektedir. Panik bozukluğu olan kişiler halk arasında yaygın inanışla bağımlı olma korkusu yaşayarak ilaç kullanmak istememekte, ilaç dışında bir seçenek olmadığını düşünerek hastalığı ile birlikte yaşama yoluna gitmektedir. Tabii bu hastalıkla birlikte yaşamak mümkün olmadığı için de hayatı zorlaşmaktadır. Panik bozukluk ilaçsız olarak tedavi edilebilir. Özellikle hastalığın ilk başladığı zamanlar yakalandıysa ve hastalar terapiye uyum sağlarlarsa o zaman ilaç kullanmadan, terapi ile atlatılması mümkündür. Bu konuda bilişsel terapilerin faydası çoktur. Gelen rahatsızlığın bir kalp krizinin göstergesi olmadığı, bunların kişiyi öldürmeyeceğini fark etmesi kişinin panik konusunda ki korkularını kaldırmaktadır. Egzersiz yaptığı zaman da aynı belirtileri yaşayıp, sık nefes alıp verdiğinin ve kalp atım hızının yükselmesinin...
Devamını okuyun
  7265 Tıklanma
  0 yorum
7265 Tıklanma
0 yorum

Kadınlarda Depresyon

Kadınlarda depresyon erkeklerde gözlenenin iki katıdır. Bu her yaş dönemi için geçerli olmakla birlikte özellikle genç kızlık ve yaşlılık döneminde daha da artmaktadır. Kadınlarda depresyonun daha sık görülmesinin nedenlerinden biri östrojen hormonudur. Bununla birlikte yaşadığı koşullar da kadınlarda depresyonu arttırmaktadır. Özellikle öğrenilmiş çaresizlik adı verilen ve depresyona neden olan temel psikolojik koşulların başında gelen duruma kadınlarda daha sık rastlanılmaktadır. Kişinin olaylar karşısında tepki verememesi, bunun için yeterli güce sahip olamaması ve ne yaparsa yapsın koşulları değiştirememesi durumu depresyona neden olan temel faktörlerden biridir. Çocukluk çağından itibaren “Sen kızsın yapamazsın; Ağabeyin dışarı çıkıyor ama sen kız başına bir yere gidemezsin, sonra senin için ne derler, adın çıkar, vde kalacaksın, bir koca bulamadın” sözleri kadınların yaşamları boyunca karşılarına çıkan, onları cinsiyet ayrımında etkileyen başlıca konulardır. Bunların sonucunda kendilerini güçsüz ve çaresiz hissetmekte, kendilerine yeteri kadar güvenmemekte ve en ufak bir olayda demoralize olup depresyona girmektedirler. Bu da depresyonun kadınlarda daha sık ortaya çıkmasına...
Devamını okuyun
  12847 Tıklanma
  0 yorum
12847 Tıklanma
0 yorum

İLİŞKİLERDE STOCKHOLM SENDROMU NEDİR?

“Beni anlayamazsınız.” Böyle tanırsınız bir ilişkideki Stockholm sendromunu. Dışardan bakıldığında çekilmeyecek ilişkileri çeken, sürdürülmeyecek evliliği sürdüren insanların kendilerine bunu yaşatan insana duyduğu bağımlılığı anlatır Stoockholm sendromu. Adını İsveç’in başkenti Stockholm’de 1973 yılında yaşanan banka soygunundaki olaylardan almıştır. Rehin alınanların banka soyguncuları ile yakınlaşması, onları haklı bulması, yardım etmesi hatta aralarından sonraki yıllarda onlarla evlenenlerin çıkması sırasında yaşanan duygusal bağlanmalar Stockholm sendromu olarak adlandırılmıştır. Bu terim sonraki yıllarda tecavüze uğrayanların tecavüzcüye, fahişeliğe sürüklenen kadınların kendilerini bu duruma sokan insanlara ya da şiddete uğrayan insanların kendilerine bu şiddeti uygulayan kişilere duyduğu yakınlığın tanımlanmasında da kullanılmıştır. İNSAN KENDİSİNE ZARAR VEREN BİR İLİŞKİYİ NEDEN SÜRDÜRÜR? Bir insan neden kendine eziyet eden bir insanı sever, onu haklı bulur ve ilişkisini sürdürür? Bunu farklı şekillerde açıklamak mümkün, şiddet olaylarında can korkusu; evliliklerde yaşamını finansal olarak sürdürememe korkusu; ikili ilişkilerde bir daha kendisini kimsenin sevmeyeceği korkusu bu ilişkiyi sürdürmenin mantıklı açıklaması olarak alınabilir. Bu durumu ilişkiler bazında değerlendirirken biraz...
Devamını okuyun
  18803 Tıklanma
  0 yorum
18803 Tıklanma
0 yorum

ERKEKLERDE CİNSEL İSTEKSİZLİK NEDENLERİ NELERDİR?

  Son zamanlarda giderek artan oranda erkek danışanım ve onların eşlerinden bu konuda şikayet olması nedeniyle bu konuyu yazmak istedim. Erkeklerde cinsel ilgi azlığı bazen kısa dönemler halinde olabildiği gibi bazen de daha uzun zaman sürebiliyor.  CİNSEL İSTEKSİZLİĞİN NEDENİ BÜYÜK ORANDA PSİKOLOJİK KAYNAKLI Erkeklerde cinsel ilgi azlığı en çok psikolojik kaynaklı olmakla birlikte, oranı düşük de olsa kalp rahatsızlıkları, şeker hastalığı, testesteron düzeyi düşüklüğü, aşırı alkol kullanımı ve kilo fazlalığı gibi fiziksel sorunlar sebebiyle de olabiliyor.  Psikolojik faktörlerin başında erkeğin eşine karşı ilgi ve istek azalışı geliyor. Başlangıçta iyi giden cinsellik kadının hamileliği, hamilelik sırasında vücudunun değişmesi, erkeğin gözünde çirkinleşmesi, doğumdan sonra anaç bir hal alıp sürekli çocuğu ile ilgilenip erkeğe cinsellik için enerjisinin kalmaması ile aksamaya başlıyor. Sonuçta eşler aralarında cinsel soğukluk oluşup bu da bir süre sonra erkeğin eşine ilgi ve istek azlığına neden oluyor. Eşini artık kadın olarak değil de bir anne olarak görmesi, cinsel duyguları şefkat duygularına...
Devamını okuyun
  26287 Tıklanma
  0 yorum
26287 Tıklanma
0 yorum

HASTALIK HASTALIĞI

HASTALIK HASTALIĞI DEDİĞİMİZDE GÖZÜMÜZDE CANLANAN SÜREKLİ OLARAK BEDENSEL ŞİKAYETLERİ OLAN, DOKTOR DOKTOR DOLAŞAN, BİR TÜRLÜ İYİ OLMAYAN HASTALARDIR.Hastalık hastalığı dediğimizde gözümüzde canlanan sürekli olarak bedensel şikayetleri olan, doktor doktor dolaşan, bir türlü iyi olmayan hastalardır. Belki en abartılı durumu bu olsa bile genel olarak ufacık şikayette hasta olduğunu düşünen insanları günlük yaşantımızda görüyoruz. Belki de kendimiz yaşıyoruz. Sağlık konusu günümüzde çok yaygın bir kaygı haline geldi. Gelişen teknoloji ile birlikte artık en basit hastalığı bile internetten bulabiliyor ve televizyonda programlarda uzun uzun dinleyebiliyoruz. Bu bir bakıma iyi olduğu gibi bir bakıma da aşırı bir sağlık kaygısı ortaya çıkarıyor. Bir danışanım bana “Midem bulanıyor, beyin tümörü olmayayım” diye kaygısını dile getirmişti. Gittiği doktorlar böyle bir şeyin olmadığını ifade etmiş, yapılan muayenesinde bir şey çıkmadığını söylemiş ama inanmayınca beyin tomografileri çekilmiş, buna rağmen yine ikna olmamıştı. Bir süre tedaviden sonra bu korkudan kurtulmuş ama bu sefer de “Beyin tümörü değilsem neyim?” demeye başlamıştı....
Devamını okuyun
  19405 Tıklanma
  0 yorum
19405 Tıklanma
0 yorum

On-line terapi

On-line terapi fikri bundan 3 sene önce Almanya’da oturan bir danışanımın beni araması ile başlamıştı. Euro D televizyon kanalında çocuğunun derslerinin bozuk olduğunu neler yapması gerektiğini bana sorduğunda oğlunu tanımadan bir şey yapmanın zor olduğunu söylemiş ama eğer haberleşebilir ve durumu tam olarak öğrenebilirsem yardımcı olabileceğimi anlatmıştım. O zaman “Ben de size telefonla daha uzun ulaşayım ama bunun bir ücreti olmalı dediğinde o güne kadar bunu çok düşünmediğimi söyledim. Sonrasında düşündüğümde bunu belli bir ücret karşılığı yaparsam daha profesyonel olacağını bir kere iki kere ücretsiz 45 dakika ayırsam bile bunun sonrasında devamının gerçekçi olmayacağını düşündüm ve dediği gibi oğluyla 45 dakika telefonda görüşerek, ayrıca kendisinin de fikrini alarak bu terapiyi sürdürdük. 3-4 seanstan sonra oğlunun arkadaşları ile yaşadığı sorundan dolayı derslerinin bozuk olduğunu öğrendik, terapiye devam ederek akadaş ilişkilerini düzelttik ve dersleri de gayet güzel gitmeye başladı. Bir diğer vakam Hollanda’da oturan ve daha önce gördüğüm, birkaç kez konuşup ilaç verdiğim...
Devamını okuyun
  12397 Tıklanma
  0 yorum
12397 Tıklanma
0 yorum